Kıraat İlmi ve Kıraat İmamları

“Kıraat” kelimesinin sözlük anlamı, “Karee” kökünden bir mastar olup, “bir kitaba bakıp kelimelerini okumak” anlamına gelmektedir.

Istılahta ise; “Harflerin talaffuzu, heyetlerinin söylenişi vs. gibi hususlarda Kıraat İmamlarının Kur’an’ı okumada takip ettikleri yoldur.”

Kıraat İlmi ise; nakledenlere isnat ile, ayetlerdeki kelimelerin keyfiyetlerini ve okunuş şekillerindeki ihtilafları bildiren ilme Kıraat İlmi denir.

“Kıraat” kelimesinin sözlük anlamı, “Karee” kökünden bir mastar olup, “bir kitaba bakıp kelimelerini okumak” anlamına gelmektedir.

Istılahta ise; “Harflerin talaffuzu, heyetlerinin söylenişi vs. gibi hususlarda Kıraat İmamlarının Kur’an’ı okumada takip ettikleri yoldur.”

Kıraat İlmi ise; nakledenlere isnat ile, ayetlerdeki kelimelerin keyfiyetlerini ve okunuş şekillerindeki ihtilafları bildiren ilme Kıraat İlmi denir.

Başka bir ifade ile Kıraat İlmi; okunuş şekilleri olan hazf, hareke, sükun, fasıl, vasıl, nakil, imale, tahkik vs. gibi hususlarda Kur’an Mütehassıslarının ittifak ve ihtilaflarını bildiren ilimdir.

     Kıraat İlminin Gayesi

Mütevatir kıraat ihtilaflarının zabt melekesini elde etmektir. Yani hem ezberleme, hem de tespit etme alışkanlığını kazandırır. Başka bir ifade ile, kıraat imamlarından her birinin kıratını bildirir.

     Kıraat İlminin Faydası

Kıraat İlminin faydası pek çoktur. Bu faydaları kısaca şöyle özetleye biliriz:

a-Kur’an lafızları talaffuz edilirken onları hata, tağyir ve tahriften korumak,
b-Kıraat İmamlarından her birinin okuyuş şeklini bilmek,
c-Kıraat vecihlerini birbirinden ayırmak,
d-Kur’an-ı Kerimin tilavet şeklini bilmek,
e-Hangi kıratın tercih edildiğini öğrenmek.

 Kıraat İlminin Doğuşu

Kıraat İlminin doğuşunu ve kıraat ihtilaflarının temelde nelere dayandığını iyi kavrayabilmek için, Hz. Ebu Bekir devrinde cem edilip MUSHAF haline getirilmiş olan Kur’an ayetlerinin, Hz. Osman devrinde teksir ve istinsah ettirilirken (çoğaltılırken) ve çeşitli beldelere gönderilirken dikkat edilen bazı önemli hususlara işaret etmek yerinde olacaktır.

Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamberden kıraati farklı vecihlerde telakki etmiştir. Ashap, Allah Rasulünden her sene Cebrail ile karşılıklı birbirlerine Kur’an ayetlerini nasıl ve ne şekilde okuduklarını tespit ediyorlardı. Ayetlerin her çeşit okuyuşunu öğreniyorlardı. Onlardan bir kısmı “bir harf” üzerine, bir kısmı da “başka bir harf” üzerine okuyordu. Daha sonra bunlar, çeşitli beldelere dağılarak, halka Kur’an’ı Hz. Peygamberden duydukları şekilde öğretiyorlardı.  Bu yeni öğrenenler arasında, Hz. Peygamberin, ”Şüphesiz bu Kur’an yedi harf üzerine inmiştir. Ondan kolayınıza geleni okuyunuz”  şeklindeki müsaadesinin ruhuna vakıf olmayanlar vardı. Nitekim bu husus, Hz. Osman devrinde vuku bulan Azerbaycan seferinde açıkça göze çarpmaktadır. Bu sefere katılan Suriyeli ve Iraklı askerlerin, kendi kıratlarının doğruluğu hususunda birbirleriyle ciddi münakaşa etmelerine yol açmıştır.

Ordusunu güçlükle yatıştıran kumandan Huzeyfe, sefer dönüşünde derhal meseleyi Halife Osman’a intikal etmiştir. Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir döneminde cem edilen ve zamanla peygamber zevcesi olan Hz. Hafsa’ya intikal eden MUSHAF’ı istemiş ve Zeyd bin Sabit başkanlığında kurulan bir komisyona, bu mushafı teksir ve istinsah etmelerini istemiştir.

Halifenin emri ve talimatı gereğince çalışmalarını çok ciddi bir şekilde sürdüren bu heyet, kendilerine teslim edilen bu mushafı teksir etmişlerdir. Aynı zamanda sağlam ve sika kimselere de muracaat edilerek yapılan bu teksir ve istinsah işinde, bir kelimede ihtilafa düşüldüğünde Kureyş lehçesiyle yazılmış  ve yedi harf dairesinde değişik kıraat vecihlerine müsait bulunması için de kelimelere nokta ve hareke konmamıştır.
Rivayetlerde beş veya yedi adet olarak teksir edildiği bildirilen Kur’an nushalarından her biri merkezi durumda olan Mekke, Şam, Kufe, Basra, Yemen ve Bahreyne gönderilmiş ve İmam adı verilen Nusha ise Medinede bırakılmıştır. H. 25. yılında vüku bulan  bu önemli olayda, bu nushaların hattına ve tertibine uymayan diğer nushaların, halifelikçe yakılması istenmiştir.

Hz. Osman adı geçen şehirlere yalnız Kur’an nushalarını göndermekle kalmamış, bunların kıraat şekillerini öğretecek kimseleri de vazifeli olarak göndermiştir. Zeyd bin Sabit Medine’de görevlendirilmiş, Abdullah bin Sait Mekke’ye, Muğire bin Şihap Şam’a, Ebu Abdurrahman es-Sülemi Kufe’ye, Amr bin Kays ise Basra’ya gitmişlerdir.

Gerek Medine’de bulunan, gerek özel olarak bazı beldelere Kur’an öğretmeni sıfatıyla gönderilen veya çeşitli vesilelerle başka beldelere göç eden Kurra sahabi, o beldelerde yaşayan insanlara, Kur’an’ı bizzat Hz. Peygamberden aldıkları şekilde öğretmeye devam ettiler. Tabiin halkasını meydana getiren topluluk da sahabeden öğrendikleri gibi okudular. Böylece her beldede sahabenin rihle-i tedrisinde pek çok hafız ve kurra yetişti ve zamanla bazıları bulundukları beldelerin kutbu, direği oldular. Hatta içlerinden bir kısmı kıratta bizzat USTAT telakki edildiler.

Kıraat İmamları

Kıraat imamları on tanedir. Her imamın ikişer tane de ravisi (rivayet edeni) vardır.

İsimleri Şunlardır:
1- Nafi
Ravisi: Kâlun, Verş
2- İbn-ü Kesir
Ravisi: Bezzi, Kundül
3- Ebu Amr
Ravisi: Durî, Susî
4- İbni Âmir:
Ravisi: Hişam, İbnü Zekvan
5- Asım:
Ravisi: Ebu Bekir Şu’be, Hafs
6- Hamza
Ravisi: Halef, Hallad
7- Kisai:
Ravisi: Ebul Haris, Durî
8- Ebu Cafer:
Ravisi: İsa b. Verdan, Süleyman b. Cemmaz
9- Halefül Aşır:
Ravisi: İshak el-Verrak, İdris el-Haddad
10- Şeyh Yakub:
Ravisi: Rüveys ve Ravih

Bu on tane imam içerisinden İmam-ı Asım, bizim okuduğumuz tarzın imamıdır. Biz İmam-ı Asım’ın kıraatini, Hafs’ın rivayetini takip ederiz.

          İMAM-I ASIM HAZRETLERİ
Adı: Asım b. Behdele ebi’n-Necüd’dur.
Lakabı: Şeyhul Kura ve Efsahul Kurra’dır. Kuranı Kerimi çok güzel okuduğu için bu lakap kendisine verilmiştir.
Hocaları: Tabiundan Abdurrahman es-Sülemi ile Zirr b. Hubeyş’tir.
Kıraat imamlarının beşinci sırasındadır. Kufe’de doğ muştur. Doğum tarihi kesin şekilde bilinmemektedir.

Yaşadığı çağın en güzel okuyanlarındandır. Sesi gayet güzel, ahlakı ve bilgisi yüksek, Kuran okumadaki mahareti ise Allah’ın ona en büyük lütfudur.
İki tane ravisi vardır. Birisi Ebu Bekir Şube b. Ayyaş, diğeri Hafstır.

          İMAM-I HAFS
İmam-ı Asım’ın ikinci ravisidir. Hicretin 90. yılında Kufe’de doğmuştur.
Adı: hafs b. Süleyman el-Muğıyre’dir. Asıl adı Hafistir. Ama Hafs şeklinde meşhur olmuştur. Babası Süleyman vefat edince annesi, Hazreti İmam-ı Asım’la evlenmiştir. Hafs hazretleri İmam-ı Asım’ın böylece üvey oğlu olmuştur.

Kuran-ı Kerimi ve kıraat ilmini bizzat kaynağından yani Asım Hazretlerinden öğrenmiştir. Uzun müddet Bağdat’ta kalmış, bir müddette Mekke’de bulunmuştur.

Hayatı müddetince Kuran’ı Kerimi hem okumuş hem de okutmuştur. Asım Hazretlerinin kıraatini bütün İslam diyarına o yaymış ve tanıtmıştır. Şimdi bizler dahi onun rivayet ettiği şekilde okuyoruz.
Hicretin 180. yılında vefat etmiş olup 90 sene yaşamıştır.