Kur’an-ı Kerim’in Uslübu ve Edebi Özellikleri

Kur’an-ı Kerim’in kendine özgü farklı bir metodu vardır. O, mümine hitap ederken, inanmayanın dikkatini çeker, inkârcıyı uyarırken, mümine bir müjde sunar. Genel ifadeler kullanırken, ilim ve fikir sahibi insanları düşündürür, âlime söylerken cahile dinletir.

Geçmişten bahsederken geleceği gösterir. Bugünü tasvir ederken, yarını anlatır. En sade ve basit görülen şeylerden en yüksek hakikatlere götürür.

Gayb âleminden bahsederken, dünya âlemini ihmal etmez. İnsandan bahsederken, onun her iki dünya ile olan ilişkisine doğrudan veya dolaylı olarak değinir. Çeşitli karşılaştırmalar yapmak suretiyle insan zihnini açmayı ve onu düşünmeye sevk etmeyi amaçlar.

Allah, Kur’an’da her seviyedeki insanın anlayabileceği şekilde açık ve sade anlaşılır bir dil kullanmıştır. Bu dil aynı zamanda zengin ve derin anlamlar taşır. Dolayısıyla farklı kültür ve bilgi seviyelerindeki insanlar o ifadeleri, kendi zihin ve ruh dünyalarında farklı algılayabilirler.

Kur’an, edebî açıdan bir şaheserdir. Bu, sadece Müslüman bilginlerin fi kri de değildir, İslâm’ı din olarak seçmemiş pek çok insan da, Kur’an’ın eşsizliğini, bu sebeple de insanların onun benzerini meydana getirmekten aciz kaldıklarını kabul etmiştir. Mesela Fransız hukukçularından ve Akademi üyelerinden Victor Imberdis “Mahomet et L’Islam” isimli eserinde şöyle der: “Kur’an, bütün hukuk esaslarına kaynak olan kutsa lbir kanun oldu. Şekli itibariyle ne kadar muhteşem ise anlatım yönüyle de o kadar güzeldir. Bu yönüyle de gönülleri süsler ve yiğitlik ile cesareti son dereceye yükseltir.”

Kur’an’ın indirildiği dönemde Hicaz bölgesinde söz sanatları, çok ileri seviyedeydi. Arap dil ve edebiyatı âdeta altın çağını yaşıyordu. O dönemde Arap şiirinin en güzel örnekleri Kâbe’nin duvarına asılıyordu. Muallâka-i Seb’a (Yedi Asılı Şiir), bunlara bir örnektir. O sıralarda panayırlarda, şiir ve edebiyat müsabakaları yapılıyordu. Kur’an, edebî sanatların böylesine geliştiği bir bölgede indirildi. Bütün güzelliklerin kaynağı olan ve insana dil zevkini, şiir zevkini veren Yüce Yaratıcı’nın Kelâm’ı, tabiatıyla çok daha üstün ve büyüleyici olacaktı. Nitekim öyle de oldu. Kur’an’ın ifade kudreti karşısında şairler, acizliklerini itiraf ettiler.

Hz. Ömer de Kur’an’ın bu eşsiz üslubunun tesiriyle Müslüman olmuştur. Velid b. Muğire, Kur’an’dan etkilenip tam Müslüman olmak isterken, İslam karşıtı Ebu Cehil ona mani olmuştur. Kur’an’ın etkileyici ve sürükleyici üslubu o kadar üst seviyededir ki, Kur’an’ın indiği ilk dönemlerde müşrikler onu, gizli gizli dinlemekten kendilerini alamamışlardır. Bu yüzden aralarında, Kur’an okunurken onu dinlememe ve gürültü çıkarma kararı almışlardır. Kur’an onların bu tutumunu Fussilet suresinin 26. ayetinde şöyle dile getirir.

“Müşrikler şöyle dediler: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü edin, belki bu suretle galip gelirsiniz.”

Kur’an’ın edebî üslubunu hissetmek için Mekke’de indirilen sureleri okumak yeterlidir.

Özellikle ana dilleri Arapça olan veya Arap dili ve edebiyatını iyi bilen, dil ve şiir zevki olan insanlar Kur’an ifadelerindeki orijinalliği, musikiyi, ahengi, akıcılığı ve edebi yönleri rahatlıkla hisseder. Kur’an, edebî üslubuyla okuyucuyu etkilemekte, onun ilgisini çekmektedir. Muhatap onun cazibe alanına ister istemez girmekte ve onu dinlemektedir. Onu dinlemeye başladığı andan itibaren kişi, onun sunuşundaki eşsizlikle muhtevasındaki mantıklılık, tutarlılık ve gerçekçiliğin bütünleştiğini görecektir. Böylece muhataplar artık kendi ruh ve mana dünyalarından, kendi hayatlarının gerçeğinden söz açan Kur’an ifadeleriyle buluşacak ve Kur’an pınarından yudumlayacaklardır.

Kur’an-ı Kerim, çok okumakla, tekrarlamakla eskimez. Onun öğütleri ve ibret alınacak dersleri tükenmez, insana verdiği derin düşünceler son bulmaz. Çünkü o, Allah’ın mucize olarak indirdiği ve “Şüphesiz ki, Zikr’i (Kur’an’ı) Biz indirdik ve onu Biz koruyacağız” 6 ayetiyle korumasını bizzat kendi üzerine aldığı kelamıdır.

Kur’an’ın genel üslubu tasvir/betimlemedir ve o, olayları iki yönüyle, karşıtlı olarak anlatır. Olayları âdeta insanın gözünde canlandırır. Böylece insanların Kur’an’da anlatılan olayları mukayese etme imkânı söz konusudur. Örnek olarak cennet ve cehennem, dünya ve ahiret, yer ve gök, melek ile şeytan, emir ve yasaklar, müjde-tehdit gibi birbirine karşıt unsurlardan söz edebiliriz. Onda, bazen inanç gruplarına peş peşe yer verilir. Mesela Bakara suresinin baş tarafında önce ideal müminlerin temel özellikleri anlatılmış, sonra kâfirlerin hâli dile getirilmiş, ardından da münafıklara değinilmiştir.

Betimleme dışında Kur’an’da kullanılan diğer anlatım şekilleri şunlardır:

1. Haber verme,

2. Kıssalarla ibret alınacak dersler verme,

3. Soru-cevap ya da “öyle değil mi?” şeklinde olumsuz soru yöntemi,

4. Karşılaştırma,

5. Benzetme,

6. Örnekle anlatım,

7. Nasihat / öğüt verme,

8. Müjdeleme – korkutma,

9. Meydan okuma gibi.

Kaynak : MEB Ortaöğretim 9. Sınıf K.Kerim Ders Kitabı